Beş ayda çözülemeyen İstanbul Bienali krizi
5 mins read

Beş ayda çözülemeyen İstanbul Bienali krizi

Ağustos’tan beri İstanbul Bienali hazırlık sürecinde yaşananları konuşuyoruz.

Evet, belki küçük bir kitle ilgileniyor bu konuyla.

Ama yurt dışında Türkiye kültür-sanat dünyasıyla ilgili en çok konuşulan, tartışılan konu bu maalesef.

Unutmamak lazım, Renzo Piano imzalı İstanbul Modern binası ile ilgili olumlu haberler çıktı global medyada, ama İstanbul Bienali ile ilgili de bir o kadar olumsuz haber çıktı.

Peki ama Ağustos’tan beri neler oldu?

Sırasıyla hatırlayalım.

Defne Ayas

Önce İstanbul Bienali Danışma Kurulu’nun oy birliğiyle önerdiği küratör Defne Ayas’a görev verilmeyeceği açıklandı, Danışma Kurulu üyelerinin bir kısmı istifa etti.

Daha sonra İKSV, “Nihai karar İKSV’nindir” açıklaması yaptı ve Danışma Kurulu üyesi Iwona Blazwick’i İstanbul Bienali’ne küratör olarak atadı.

Iwona Blazwick, Whitechapel Gallery’nin direktörlüğünü üstlenmiş, saygın kabul edilen bir isimken bu görevi kabul etmesiyle global sanat dünyasındaki saygınlığını yerle bir etti.

Ama tüm bunlar yaşanırken sessizliğini koruyarak kendini de b’r nebze korumayı başardı.

Peki ama İKSV de bu süreci aynı şekilde başarıyla yönetebildi mi?

Ne yazık ki hayır.

Ağustos’tan Ekim’e kadar sessiz kalıp Ekim’de “Eleştirileri duyduk, gerekeni yapıyoruz” minvalinde bir açıklama yaptı.

Daha sonra ise İstanbul Bienali Direktörü Bige Örer’in 15 Ocak itibarıyla görevinden ayrıldığını öğrendik.

Aynen Levent Çalıkoğlu’nun İstanbul Modern’den ayrılığı için yapılan açıklama gibi havada kalan bir açıklama ile.

Neyse ki İstanbul Modern’in direktörlüğü gibi İstanbul Bienali direktörlüğü boş kalmadı.

İstanbul Bienali Direktörü görevine saygın bir isim, Kevser Güler getirildi.

Iwona Blazwick

Hemen ardından ise geçen hafta İKSV’den bir açıklama daha geldi: İstanbul Bienali’nin Eylül 2024 yerine 2025’e ertelendiği ve Iwona Blazwick’in küratörlükten geri çekildiği açıklandı.

Bunda da İstanbul Bienali’ne davet edilen ve bienali bu durumdan dolayı protesto eden sanatçıların etkili olduğu söylendi.

Peki ama Ağustos’tan Ocak’a kadar geçen beş aylık süreçte defalarca İstanbul Bienali’nin küratörünün Iwona Blazwick olmaması gerektiğini savunmamıza rağmen neden daha önce bu karar alınmadı?

Zaten çok kalabalık olmayan sanat dünyasını bu kadar üzmeye, küstürmeye, İstanbul Bienali’nden ve İKSV’den soğutmaya gerek var mıydı?

Elbette, geç de olsa İstanbul Bienali’nin yeni ve şeffaf bir küratör seçimine gideceğini bilmek iyi ama bienalin 2025’e ertelenmesi doğru değil.

Üstelik de bu ertelemeyi yanlış verilen bir kararı eleştirenlerin suçuymuş gibi göstermek hiç doğru değil.

İKSV’nin bu açıklaması işte o yüzden daha da üzücü:

“Vakıftaki seçim ve karar süreçlerine dair eleştiriler aldık ve bu eleştirileri değerlendirerek tüm işleyişleri daha katılımcı hâle getirmek üzere harekete geçtik. İstanbul Bienali’nin her zamanki gibi sanatsal ifade, diyalog ve bir araya gelme olanakları sunmasını hedefledik. Buna rağmen, sanat çevrelerinde asla arzu etmeyeceğimiz biçimde tarafların oluştuğunu, bienale katılmayı kabul etmiş veya etmeyi değerlendiren sanatçıların, yürütülen işbirliklerinin ve ortaklıkların olumsuz etkilendiğini gözlemledik. Bu durum, İstanbul Bienali’nin planlandığı şekilde düzenlenmesini imkânsız hâle getirdi.”

Bu, sanat çevrelerinde taraflar oluşmasıyla ilgili değil, bu tamamen bir kriz yönetimi beceriksizliği.

Yine bunun bedelini sanatseverlerin ve sanatçıların ödemesi çok üzücü.

Keşke bu karar Ağustos’ta verilseydi ve Eylül 2024’e hazırlanmak için de yeterince zaman olsaydı.

Ve tabii keşke kendi içimizde tartıştığımız konularla uluslararası medyayı meşgul etmeseydik.

Çünkü birbirimizi birbirimizin yüzüne eleştireceğimize, eleştirilerimizi uluslararası platformlara taşıyarak İstanbul Bienali kadar değerli bir markamıza ve dolayısıyla kendi sanat dünyamıza zarar vermiş olduk.

İşte en acı olan da, Türkiye kültür-sanat dünyasına yıllardır yön veren çok sevdiğimiz, saydığımız isimlerin yapıcı eleştirileri dinlemek ve çözüm üretmek yerine yok sayması ve sorunlar sadece uluslararası platformlara taşınacak kadar büyüdüğü zaman ciddiye alması.

O zaman bile verilen kararın yanlış olduğunu kabul etmek yerine, sanat dünyasında taraflar oluştuğu için sanat dünyasını suçlamak doğru olabilir mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir